28 Şubat 2014 Cuma

Semih Erden'den daha fazlası: Kabul edin Türkler, bu kural olacak iş değil.


Anadolu Efes, Barcelona'ya uzatmada 89-84 kaybetmiş. Maçın tamamını izlemedim. Kadrolar belli olduğunda sırf Semih Erden merakımdan biraz bakayım dedim, ilk periyottan maç kopar gibi olmuştu. Bütün maç da böyle devam eder, Semih de zaten oyunda değil, bana gülecek bir şey yok diyip kapattım. Sonra maçın uzatmaya gittiğini, Barcelona'nın uzatmada kazanabildiğini, hatta Semih Erden olmasa Anadolu Efes'in maçı kazanacağını öğrendim. Semih Erden son pozisyonda box out  yapmayınca Joey Dorsey bir saniye kala topu tiplemiş ve maç uzatmaya gitmiş.

 
 

Resim yukarda. Videodan daha net anlaşılıyor. Gerçekten olacak iş değil. (http://www.ntvspor.net/video-galeri/olacak-is-degil)

Semih Erden özelinde bakarsak, hiçbir zaman kendisini sevmedim. Semih Erden her saçmaladığında kendime küfrettim. Ben sabah 8 akşam 6 mesai yaparken, adam benim aldığım maaşın 10 katını kazanıyor. Neyse kader diyelim. Olaya geri dönersek, Semih Erden'i kişisel olarak eleştirebiliriz. Hiçbir zaman basketbol zekası yüksek bir oyuncu olmadı, Avrupa'da ve milli takımda bunu sıkça gördük. Bence, Boston'dayken  Cavs'e takas edilmeseydi kariyeri çok başka yerlere gidebilirdi. Zaten Cavs'e gittikten sonra takımında süre alamadı ve kürkçü dükkanına geri döndü. Geçen sene Stanco Barac'la beraber, Efes taraftarlarını kanser eden ikili konumundaydılar. Yaptıkları, hatadan öte saçmalama düzeyindeydi. Bu sene Mahmuti gittikten sonra Angelou, onu kadro dışı bıraktı ve oynatmadı. Anadolu Efes'in zaten çeyrek final yapma şansı yoktu ama Barcelona karşısında birden Semih Erden'i oynatmak da Angelou'nun hanesine eksi olarak yazılmalı.

Gelelim büyük resme bakmaya. Geçen hafta Türk basketbolcular, yabancı sınırıyla ilgili twitterda kampanya başlatıp, olayı milliyetçilik seviyesine indirgediler. Türkiye'de basketbol sahada 3+2 yabancı kuralıyla oynanıyor. Böylece Türk oyuncuların çoğu nasıl olsa süre alacaklarını bildiklerinden gelişmiyorlar, rekabet ortamı bulamıyorlar. 2001 yılında evimizde ikinci olduğumuz Avrupa Şampiyona'sından sonra kulüpler düzeyinde de milli takım düzeyinde de hiçbir başarımız yok. O turnuvada yendiğimiz İspanya'nın ise neler başardığı ortada. Hala iddaa ederim, bizim o jenerasyonumuz İspanya'dan iyiydi ama elde var sıfır.

Semih Erden yanlış bilmiyorsam ülkenin en çok kazanan yerli oyuncusu. Avrupa'da da ismi var, bir şekilde piyasası var. Bir basketbolcu kadro dışı kaldıktan sonra, ya kendini değiştirecek-hatalarını bulmaya çalışacak ya da parasını saymaya devam edecek. Semih Erden nasıl olsa bir şekilde kendisine süre bulacağını bildiği için ( bu saçma kural işlediği sürece bir şekilde süre gelecektir kendisine) hiç değiştirmemiş kendisini. Üstelik kendisini tekrar ispat etme maçında, Barcelona'ya karşı maçı kendi elleriyle vererek tüm Avrupa'ya rezil etti tekrardan kendini. Twitter'da dönen muhabbetlerin hepsini hakketti. Bu sene Efes'in en az iki maçını kendi elleriyle verdi. Karakter olarak belki güçlü geri döner mi  soruları ise bir umuttan öteye gitmedi.

Türk basketbolcular için önemli bir örnek Semih. Evet yabancı sayısı sınırlı kalmalı, evet belli yaştaki oyuncular 12 kişilik kadroda bulundurulmalı ama parkedeki 3+2 kuralı en az Turgay Demirel'in varlığı kadar saçma. Türk basketbolcuların önünü kesecekler, Türkler gelişemeyecek dedikleri ülkenin en iyi iki Türk oyuncusu 77 doğumlu Kerem Gönlüm ve 79 doğumlu Kerem Tunçeri. Türkler gerçek hayatta değil de aynada ve şarkılarda dev adamlar, biraz gerçeklerle yüzleşmeyi öğrensinler.

27 Şubat 2014 Perşembe

Euroleague Top 16 F Grubu ilk yarı değerlendirmesi : Bir koltuk üç aday?

Euroleague’de top 16 turunun ikinci yarısı başlamadan F grubuna bir göz atalım. Grupta çeyrek finale kalmak için gereken ilk dört sıradan üçü kapılmış durumda. CSKA Moskova, Real Madrid ve Maccabi Electra’nın ilk üç sırayı alacağı kesin gibi. Dördüncü sıra içinse şu anda aynı galibiyet-mağlubiyet sayısına sahip üç takım var. Galatasaray LH, Lokomotiv Kuban, Bayern Münih.

Öncelikle yukarıdaki üçlüden başlarsak, ilk turu 10 maçta 10 galibiyet ile bitiren Real Madrid, bu turda CSKA Moskova’ya deplasmanda 14 sayı ile mağlup oldu. 14 sayılık fark önemli çünkü Euroleague şampiyonluğu hedeflenen sezonda, bu hedefin önündeki muhtemel rakiplerinden birine karşı 14 yüksek bir rakam. Hızlı oyunda durdurulması imkansız gibi gözüken Real Madrid’in, bu turda ikili oyun savunmasında yaşadığı problemler su yüzüne çıktı. Özellikle Yunan pivot Bourousis’in ayaklarının yavaşlığı, onun üzerinden oynanan ikili oyunlarda rakiplerine hep sayı olarak geri döndü. Bu turda kendi evlerinde Galatasaray LH ve Maccabi’ye karşı da zorlanarak kazandılar. Şu anda CSKA Moskova ile galibiyet sayıları eşit. CSKA’nın Madrid’e geleceğini de düşünürsek benim bu turu ilk sırada bitirmesini beklediğim takım Real Madrid. CSKA Moskova ise ilk turda mesaj verme maçlarının hepsini kaybettikten sonra bu tura da aslında kötü başladı. İlk maçta Kuban biraz daha dikkatli olsa maç uzatmaya gitmeden Kuban lehine biterdi. Başa baş geçen maçlarda, maç sonlarında zorlanıyorlar bu sene. Galatasaray ve Partizan maçlarında bunu gördük fakat gruptaki direk rakiplerinden Real Madrid ve Maccabi’ye Moskova’da oynadıkları oyun gelecek için ümit verici. CSKA’nın nereye kadar gideceğini Teodosiç belirleyecek. Eğer bu sene de final four’da kontrolünü kaybedip saçmalarsa, loser sıfatı üstüne yapışacak. Maccabi Electra ise Big Sofo ve David Blu’nun takıma geri dönmesiyle, David Blatt komutanlığında ilk ikiyi zorlamaya devam edecektir önümüzdeki yedi hafta içerisinde de. Kazanmak zorunda oldukları bütün maçları kazandılar, Nokia Arena’dan CSKA veya Real galibiyetleri çıkarabilirlerse ilk ikiye kapağı atabilirler. David Blatt’in takımlarını izlemek büyük keyif, seviyoruz, destekliyoruz kendilerini. Çok güzel adamsın :)
Dördüncü sıra içinse kazan kaynıyor, Galatasaray-Kuban-Bayern’den biri top 8 yapacak ve büyük ihtimal top 8’de Barça’ya rakip olup elenecek :) Galatasaray’dan başlarsak, içerde Kuban’a kaybetmelerinin acısını ilerde yaşayabilirler. Partizan’ı deplasmanda yenmek önemli, her takım çıkamaz o atmosferden. İçerde kaybedilen CSKA galibiyeti gelebilseydi, çok önemli bir avantaj sağlanabilirdi. Bayern’le İstanbul’da oynayacak olmak avantaj. İlk üç dışındaki takımlarla oynanacak maçlar dördüncü sırayı belirleyecek gibi duruyor. Kuban’ın burada en büyük avantajı Galatasaray ve Bayern Münih’le evinde oynayacak olması. Partizan ve Zalgiris deplasmanlarında maç kaybetme ihtimalleri de var. Dördüncü sıra için durum karışık, güzel maçlar bizi bekliyor. Grubun iddaasız iki takımı Partizan ve Zalgiris. Partizan’ı sırf salonda oluşturdukları atmosfer için izlemek bile büyük keyif. Zalgiris’te de büyük usta Saras ve Litvanya tayfası elinden geldiğince savaşmaya çalışıyor. Dördüncü sıra için tahminim Galatasaray LH. Umarım tahminim tutar, dördüncü sırayı alırız.



25 Şubat 2014 Salı

Tolga Zengin Üzerine

Tarih 2 Ekim 2005. Vipol'de halı saha maçımız var, erken gidelim de maç başlamadan Galatasaray-Trabzon maçını izleyelim demiştik. Tolga Zengin'in ismini ilk duyduğum zaman. Trabzonspor'da o gün ilk maçına çıkan Tolga Zengin 40 dakikada kalesinde 4 gol görmüştü. Hatalı gol de yemişti henüz ilk maçında. Sonrasında değişti, gelişti, yaptıklarıyla zaten adından söz ettirdi. Hayata karşı duruşu, Trabzonspor'la başardıkları, şike zamanı konuşmaları, rahmetli annesiyle ilişkisi, sırf bu yüzden Beşiktaş'a gitmesi... Tolga Zengin'i bu ülkede genelde herkes sever, sevmeyenler de bazı Fenerbahçeliler olabilir o da şike mevzusundan. Nasıl bir karakter olduğu aşikar, yazmaya gerek yok.

Bugünkü basın toplantısında söyledikleri ise ne kadar büyük adam olduğunu tekrar hatırlamamızı sağladı. Galatasaray-Beşiktaş maçının kurbanı Dany hakkında söyledikleri, lazer mevzusuyla ilgili yorumları, kaptanlığa bakış açısı ve ülke hakkında söyledikleri. " Bu ülkede benim gözüme tutulan lazerden daha önemli şeyler var. İnsanlar aç. Büyük sıkıntılar var memlekette. Onların konuşulması lazım." Lafı uzatmayayım, basın toplantısının tamamına buradan ulaşabilirsiniz. ( http://www.radikal.com.tr/spor/ne_lazeri_insanlar_ac-1178459)


Euroleague Top 16 E Grubu ilk yarı değerlendirmesi : We want more!

Euroleague’de top 16 aşamasının ilk yarısı sona erdi. İlk yedi hafta geride kaldığında E grubunda Barcelona’nın hakimiyeti göze çarpıyor. Oynadığı yedi maçı da kazanan Barcelona grubu lider bitirecek gibi gözüküyor. Özellikle deplasmanda kazandıkları üç maç var ki bu maçlar hem özgüven olarak hem de 18 Mayıs’ta Milano’da kupayı kazanabileceklerine inanma olarak takımı olumlu yönde etkiledi. İlk turda kaybettikleri Fenerbahçe Ülker’i İstanbul’da yenmelerinin ardından, önce son şampiyon Olympiakos’u sonra da Panathinaikos’u Yunanistan’da yenmeyi başardılar. Rakiplere mesaj verme açısından çok önemliydi bu maçları kazanmak. Grubun lideri olması beklenen, ilk turu maç kaybetmeden geçen Olympiakos ise ilk hafta  içerde kazandığı Fenerbahçe Ülker maçının ardından istikrarsız bir görüntü ortaya koydu. Milano’ya karşı hüsranla biten bir maç oynadılar, maçı 30 sayıyla kaybetmeleri ve sadece 51 sayı atmalarından daha kötüsü -gerçekten böyle bir durum var- uzun bir zaman sonra ilk defa bir maçın son çeyreğine havlu atarak başladılar. Gruptaki esas rakiplerinden sadece Fenerbahçe Ülker’i yenebildiler. Panathianikos’la oynadıkları hem lig hem top 16 maçında OAKA’dan çıkamadılar ama yine de  bana göre bu grupta ikinci sıranın en büyük favorisi. Evinde oynadığı dört maçı da kazanan Armani Milano -ki bu maçlar içerisinde 30’a götürdükleri Olympiakos maçı da var-  top 8 ümidini devam ettiriyor. Onlar için kırılma noktası İstanbul’da Anadolu Efes’e kaybettikleri maç olabilir. Planinic’in kendi sahasından attığı üçlük girmemiş olsa beş galibiyet yapmış olacaklardı ve bu denli her galibiyetin önemli olduğu bir grupta onlar için çok önemli bir avantaj sağlayacaktı. Gruba üçte üç ile başlayan Panathinaikos ise daha sonra oynadığı dört maçtan sadece birini kazanabildi. Grubu ikinci sırada da bitirebilirler, top 8 yapamayabilirler de. Diamantidis’in önderliğinde bakalım nereye kadar gidecekler.

Euroleague’de ilk turda A grubunu silip süpüren Fenerbahçe Ülker ise ilk yedi hafta itibariyle beşinci sırada bulunuyor. İki mağlubiyetle başladıkları grupta belki de Pana’yı son dakikadaki oyunlarıyla yenmeseler şu an farklı şeyler konuşacaktık. Keza geçen hafta Anadolu Efes’e karşı da çok kötü oynamalarına rağmen, Efes her zaman daha kötü olmayı başardığından maçı kazanmasını bildiler. Kenan Sipahi’yi Türkiye Kupası’nda kaybettiler. Yaptıkları Pierre Jackson hamlesi  ise değişik. Daha çok bire bir üzerinden sayı bulan iyi bir skorer Jackson. Savunmaların dozunun arttığı, hücumun  tıkandığı noktalarda alternatif olacaktır. Fenerbahçe Ülker, Obradoviç önderliğinde her takımı yenebilir, başa baş mücadele edebilir, ilk turda gördük bunu ama ikinci turda takımın defoları iyice göz önüne çıktı. E grubunda final-four görmemiş tek takım olan Fenerbahçe Ülker defolarını ne kadar minimize edebilirse Milano hayallerini o kadar ayakta tutabilir. Bu sene klasik bir Joan Plaza takımına evrilen Unicaja ise şu an altıncı sırada. Üç galibiyet – dört mağlubiyetleri var. İkinci sıradaki Olympikos’un dört galibiyet-üç mağlubiyeti olduğunu düşünürsek, bu grupta her takım ilk dördün içine kendini atabilir. Sergio Scariolo’nun Laboral’i ilk hafta deplasmanda Unicaja’yı yendikten sonra acaba dedirtmişti ama sonrasında oynadıkları bütün maçları kaybederek grubun son sırasını aldılar. Normalde Anadolu Efes’in grubu son sırada bitirmesini bekliyordum, gerçi belli olmaz Laboral’le verecekleri son sıra mücadelesini kazanabilirler. Engin Özerhun’u, Anadolu Efes yönetimini anlatarak kendimi yormayayım. Evangelos Angelou kumarını oynayarak Dusko Ivkovic’i seneye takımın başına getirmeyi planlıyorlar. Engin Özerhun’un son kumarı olabilir bu. Son yıllarda kumarda hep yanlış ata oynayıp kaybettiler. Alacakları ekstra galibiyetlerle belki de Laboral’le beraber kimin ilk dörde gireceğini belirleyecekler. En fazla grubu Laboral’in üstünde bitirebilirler, daha fazlası olmaz.

23 Şubat 2014 Pazar

Çok Sevdik Be Abi


      Arsenal’in  evinde oynadığı Sunderland maçının değeri üç puandan fazlaydı. Hafta içi Emirates’te kaybedilen Bayern Münih maçı, takımın büyük maçları bir türlü kazanamaması, Mesut Özil’in yüksek sesle sorgulanmaya başlanması ve belki de en önemlisi Dennis Bergkamp’ın heykelinin açılacak olması.

         Maçtan başlarsak, Arsenal maçın başından sonuna kadar domine ettiği oyunda hiç zorlanmadı. Henüz beşinci dakikada Wilshere’in hazırladığı pozisyonda Giroud golü attı. Wenger hocamdan özel hayatındaki disiplinsizlikler nedeniyle son iki maçta kesik yiyen Giroud’nun gollerle dönmesi önemli. Oynamadığı maçlarda yerine oynayan Sanogo iyi niyetli ve istekliydi ama özellikle Bayern maçında gözle görülen heyecanı belki de yoğun baskı kurulan ilk 30 dakikalık bölümde golün gelmemesinin sebeplerinden biriydi. Maçla ilgili konuşacak fazla şey yok, takımın çok eleştirildiği bir dönemde verdiği reaksiyon önemli. Maçta atılan üçüncü gol ise, Bergkamp’a saygı gününde ustaya selamı çaktı. Rosikcy’nin attığı gol, Arsenal’in bu güzel oyunun en önemli temsilcilerinden biri olduğunu tekrar hatırlattı. Yapılan paslaşmalar ve verkaçlar sonrası Rosicky bu sezonki ilk golünü attı. Golü izlemediyseniz bir bakın derim. (http://www.youtube.com/watch?v=7R6pEbvZfxQ)

     Mesut Özil’e gelecek olursak; kendisiyle ilgili bu hafta çok yorum yapıldı, yazıldı, çizildi. Arsene Wenger’in hafta içi Mesut’u savunan demeçlerinden sonra onu bu maçta ilk 18’e almaması şaşırtıcı. Dinlenip geri dönmesini istiyor, haklı. Takımın ligi sonuna kadar kovalayacağı ve FA Cup düşünüldüğünde Mesut’a çok ihtiyacı var. Bakalım Mesut nasıl bir geri dönüş yapacak.

      Gelelim güzel oyunun güzel adamına. Arsene Wenger’in “kulübün tarihini değiştirdi” diye nitelediği Dennis Bergkamp’ın Emirates’in önündeki heykelinin açılışı vardı maçtan önce. Kulüp tarafından onurlandırılan Dennis Bergkamp’ın açıklamalarına buradan bakabilirsiniz. (https://www.youtube.com/watch?v=q2zjJIApXK0#t=281) Bergkamp diyince premier Lig tarihinin gelmiş geçmiş  en güzel golünü anmamak olmaz. (https://www.youtube.com/watch?v=EKNtSARH-l8