31 Mart 2014 Pazartesi

Bir gariplikler ülkesi: Türkiye

Ülke ülke değil ‘freak show’. Merakla beklenen seçim, AKP’nin ezici üstünlüğüyle sona erdi. Kim kazandı, kim kaybetti, kim hakketti tartışmaları bir kenarda dursun, dün bütün gün yaşananlar neden üçüncü sınıf bir ülke olduğumuzu bize bir kez daha hatırlattı.

Seçimden önce ana muhalefet partisi başkanı Kılıçdaroğlu, “Elektrikler kesilirse, sandık başından ayrılmayın, gerekirse sandığın üstüne çıkıp bekleyin” dediğinde herkes dalga geçmişti. Dün maalesef dalga geçilen durum gerçekleşti. 41 ilde elektrikler kesildi. Ülkede 41 ilde elektrikler kesikken, enerji bakanı seçim zaferi konuşması yaptı. Sonuçları veren haber ajansının neler yaptığını gördük dün gece. Doğuda polis, müşahitlerle tartıştı, okula gaz bombası attı, sandıkları devirdi. Ülke genelinde 1500 tane tutanak tutuldu. Tekrar yazıyorum 1500. Bazı okulların kapıları içerden kilitlendi, muhalefet partilerinin temsilcileri içeri alınmadı. Okul tuvaletlerinden dolu oy pusulaları da çıktı yanmış oy pusulaları da. Gece Ankara’da olanlar ise olaylara son kurşunu attı. Ankara’daki olaylar tek kelimeyle skandal. Melih Gökçek’in bakanlarla, polislerle beraber YSK’yı basmasının açıklaması yok.
CHP daha iyi bir politika izleyebilirdi, HDP-CHP birleşebilirdi, Sırrı Süreyya ile Levent Kırca keşke seçime girmeyip oyları bölmeseydi ve daha bunun gibi bir sürü  önermenin boşa olduğunu gördük dün. İktidar partisi o kadar güçlü ki neyi isterse yapıyor. Ankara ve İstanbul’da AKP’nin seçimi kaybetme ihtimali olmadığını dün bir kez daha gördük.

Bugün CHP, genel merkezinde tutanakları toplayıp itiraz dilekçeleri hazırlayacakmış. Ülkenin son geldiği durum bu. CHP o dilekçeleri nereye gönderecek? O dilekçeleri kim inceleyecek? Kimi kime şikayet edeceksiniz? Yargı kimin elinde? Medya kimin elinde?
Bizimde elimizden sadece oy vermek geliyor. Bütün gece oturup twitterdan yazılanları görüyoruz, küfrediyoruz, nasıl olur diyoruz ama oluyor. Bir şekilde oluyor. Kabul etmek gerekir ki maalesef ‘çok güçlüler.’ Ülke iyice kontrolden çıkmış durumda,  sanırım ülkeyi en doğru tabir eden kelime freak show.

 

 

28 Mart 2014 Cuma

Büyük maç?

Manchester United – Arsenal            : 1-0
Arsenal – Chelsea                              : 0-0
Manchester City – Arsenal                : 6-3
Arsenal – Manchester United            : 0-0
Liverpool – Arsenal                           : 5-1
Chelsea – Arsenal                              : 6-0
Arsenal'in bu sezonki büyük maç tablosu. İçerde kazandığımız Liverpool maçlarını yazmadım (lig+kupa) çünkü o maçlarda da doğru düzgün top oynamadık. Sezonun son büyük maçı içerde Manchester City ile. İki ay önce şampiyonluk hesapları yapılırken, şu an dördüncü sıradayız. Maksimum üçünçülükle biticek bu sezon. Sezonun geri kalanında lig için taraftarın ilgisini çekebilecek tek maç. Loser sıfatını üstümüzden atmak için de iyi bir mesaj olabilir. City'nin ve bizim form  durumları düşünüldüğünde tehlikeli sonuçlar da çıkabilir. Kazanması zor ama insan gerçekten hayal ediyor.

26 Mart 2014 Çarşamba

Record-Breaker

Manchester United, Premier ligde 31 hafta sonunda, lider Chelsea'nin 18 puan gerisinde 7. sırada. Mucizeyi gerçekleştiremezlerse ki gerçekleştiremezler, önümüzdeki sezon şampiyonlar liginde oynayamayacaklar.
David Moyes'in Manchester United'da başardıkları;
  • Premier lig tarihinde en çok mağlubiyet aldığı sezon: 10
  • 12 yıl sonra evinde en çok yenildiği sezon: 6
  • ilk 9'daki takımlara karşı oynadığı 13 maçta aldığı galibiyet sayısı: 1
  • Manchester City ve Liverpool'a içerde ve dışarda yenildiği tek sezon
İlk dokuzdaki takımlardan sadece birini yendi Manchester United. Maalesef kim olduğunu iyi biliyorum.

25 Mart 2014 Salı

Beni Bul Anne

Dün gece gördüm düşümde
Seni özledim anne
Elin yine ellerimde
Gözlerin ağlamaklı
Gözyaşlarını sildim anne
Camlar düştü yerlere
Elim elim kan içinde
Yanıma gel yanıma anne
İki yanımda iki polis
Ellerim kelepçede
Beni bul beni bul anne

Dün gece gördüm düşümde
Seni özledim anne
Gözlerinden akan bendim
Düştüm göğsüne
Söyle canın yandı mı anne
Camlar düştü yerlere
Elim elim kan içinde
Yanıma gel yanıma anne
İki yanımda iki polis
Ellerim kelepçede
Beni bul beni bul anne
 
 

Man Utd vs Man City

 
 
 

Olmasaydı Sonumuz Böyle: Galatasaray-Fatih Terim-Ünal Aysal

Fatih Terim gönderilir mi abi?

Ünal Aysal bilmiyor muydu Fatih Terim’in nasıl biri olduğunu?

Kaka’yı istedi, almadılar. Alper Potuk’u istedi, almadılar.

Çok sinirliydi, kimse Galatasaray’dan büyük değildir.

Ünal Aysal zaten yeniden seçime gittiğinde, Ali Dürüst’ü, A.Albayrak’ı gönderdiğinde, belliydi tek adamlığa gideceği.

Fatih Terim’in hiç mi suçu yok?

Yıldırım Demirören’in yanına nasıl gidebilir? Nasıl onla poz verebilir?

Galatasaray’ın başındayken nasıl kabul etti Milli Takım’ı?

Geçen sene küfrettiği federasyonla, Yıldırım Demirören’le nasıl ortak basın toplantısı yapabilir?

Bu transferleri Fatih Terim mi istedi yönetim mi yaptı?

Profesyonellik, kurumsallık getireceğiz.

Fatih Terim’e maaşlı bir eleman denir mi?

ROK’a o mesajları kim ulaştırdı?

Fatih Terim nasıl başkanın telefonunu açmaz?

Kimse Galatasaray’dan büyük değildir.

Ünal Aysal liseli mi?

***

Türkiye liginde son iki yılın şampiyonu, geçen senenin şampiyonlar liginde çeyrek finalisti takımı bir anda al aşağı ettiler. Kim haklı kim haksız kavgası bir yanadursun, olan yine taraftara oldu. Fenerbahçe taraftarından ‘Mayıslar sizin olsun Nisan bizim’ diye taşşak geçilecek kıvama geldik. Bu hale gelmemizde emeği geçenleri her yerinden öpüyorum.

 

24 Mart 2014 Pazartesi

Olmasaydı Sonumuz Böyle: Maddi-manevi

Hidayet Türkoğlu Milli takımı bıraktığını açıkladı. Yıllarca formasını giyip, kaptanlığını yaptığı formayı gençlere bırakmanın zamanı geldiğine inandığı için, artık formayı giymeyecekmiş.

Hidayet’in kariyerine bakarsak, fiziği sayesinde bütün pozisyonlarda oynayabiliyordu, 5 numara hariç bütün pozisyonlarda oynadı. Oyun zekası ve fiziği, henüz 20 yaşında  milli takımın çeyrek final oynama başarısı gösterdiği kadrosunda yer almasını sağladı. 2000’de Efes Final-Four yaparken, takımın önemli oyuncularından biriydi.

NBA’de 16.sıradan Sacramento tarafından seçildi, takım arkadaşları ve seyirci tarafından hep sevildi. Peja-Divac’la arkadaşlığı, Avrupalılıkları o zamanlar hep göz önünde olmasını sağladı. Lakers’a takılmasalar NBA’e damga vuracak takım olan Kings’in hep önemli bir parçası oldu. Sonraki sezon  All-Star’da çaylaklar-ikinci yılını geçirenler maçında yer aldı. Kings’le yine playoffta elendiler.

2003 yılında ise Spurs’e takas oldu. Makus talihini yine yenemedi ve yine Lakers’a elendiler.

2004 yılında Orlando’ya takas oldu. 2009-2010 sezonunda Toronto’ya takas olana kadar Orlando Magic için mücadele etti. NBA kariyerinin en başarılı yıllarını burada geçirdi.  Bireysel istatistikleri arttı, takımın bütünleştirici oyuncusu oldu, MIP ödülünü kazandı, asistleri için NBA Action’da top 10 yapılacak bir oyuncuya dönüştü, NBA finali oynadı. Şampiyonluğu yine alamadı, yine Lakers’a kaybettiler ama başarılı performansıyla o dönem NBA’in en gözde oyuncularından birine dönüştü. Finallerin ilk maçında Kobe’ye yaptığı blok sonrası, saliseler kala attığı pası Courtney Lee eğer bitirmeyi başarabilseydi, kariyeri bambaşka bir yere gidebilirdi. Finallerden sonra kulübüyle anlaşamayan “Hedo”, baya’ hareketli geçirdiği yaz sezonunun ardından Toronto’ya gitti. Howard’la yakaladıkları uyumu, Chris Bosh’la da yakalayacağını düşünmüşlerdi ama öyle olmadı. Sonraki sezon Phoenix’e giden Hidayet, dört numara pozisyonunda oynatıldı ve hiç uyum sağlayamadığı takımından kürkçü dükkanı Orlando’ya geri döndü. Orlando’da da bir türlü eski günlerine dönemeyen Türkoğlu, kulübü sözleşmesini feshettikten sonra, son külübü olan Clippers’la birkaç ay önce sözleşme imzaladı. Kariyerini hala burada devam ettiriyor.

***

A Milli Takım kariyeri için harika bir başlangıç yapmıştı Hidayet Türkoğlu. 99 Fransa’da çok iyi işler yaptı. Ülkede basketbol sevgisinin artmasına sebep olan, 2001’de ev sahibi olduğumuz turnuvada takımın ana oyuncularından biriydi ve Almanya maçında hem normal sürenin son topunu hem de uzatmanın son topunu sayıya çevirerek Türkiye’nin finale çıkmasını sağladı. Hem Hidayet için hem Türkiye milli takımı için Tanjevic’in takımın başına gelmesi bütün gidişatı değiştirecekti. Eski kafasından hiç vazgeçmeyen, Fenerbahçe-milli takım-federasyon-siyaset döngüsünde hep hatalı kararlar veren Tanjevic önderliğindeki bu süreçte milli takımın tek başarısı yine ev sahibi olduğumuzu 2010 Dünya ikinciliği. Takımı 2010’a hazırlıyorum saçmalığının arkasını sığındığı yıllarda, 2000’lerin en iyi jenerasyonuna sahip ülkesine bir türlü başarı getiremeyen Tanjevic’le beraber hiçbir milli başarı yakalayamadı. Ülkenin yönetim şekli olarak tek adamlığa evrildiği yıllarda, basketbol federasyonu da milli takım heyeti de Hidayet de tek adamlığına evrildi. NBA’deki oyuncuların milli takıma gelmemesi üzerinden anlamsız milliyetçilik tartışmaları yapıldığında, yaşlı diye milli takıma alınmayan Tunçeri zamanında, (Kerem Tunçeri’nin Real Madrid’le Avrupa kupası aldığı sezon, daha sonra zaten tekrar milli takıma çağrıldı.) takıma abilik yapacağına kukla olmayı tercih etti. Türkoğlu için dönüm noktası ise 2010 yılıydı. Orlando’da final oynayıp büyük sükse yaptıktan sonra, Portland’la görüşmeler yapmış, şehri gezmiş, medyaya Portland’la anlaşma yapılacağı izlenimi verildikten sonra, Toronto’yla anlaşma imzalamıştı. O süreçten sonra da para için Toronto’ya gitti, kontrat sezonu oyuncusu sıfatlarını üstünden atamadı. O yıl Türkiye’de yapılan dünya şampiyonasında, kazanılan maç sonrası hep akıllarda kalacak “maddi-manevi” sözünü kullanarak, milli takımın alacağı prim tartışmalarını başlattı. Şampiyonadan sonra verilen primin nasıl dağıtıldığı konusunda hala tek bir açıklama yok. 12 Eylül’e denk gelen referandum gününde, final maçında çok sevdiği başbakanın sahaya çıkmasını ıslıklayan seyircileri susturmaya çalıştı. Siyasetle arasındaki çizgiyi yok saydı ve hep o çizgi üzerinden yürümeye çalıştı. Hep de para kazandı. Portland’a gitseydi belki daha az para kazanacaktı ama o Toronto’yu seçti, başbakan olmasaydı belki bu kadar prim alamayacaktı.

 Bireysel olarak başarılara doymuş olabilirdi, daha fazla parayı tercih etmesinin, iktidar yakınlığının illaki bir açıklaması olabilirdi. Nasıl olsa elinde Fenerbahçe ve Türkiye kozu var, ülkeye geri döndüğümde param garanti diye NBA’daki son yıllarını tatil havasında geçirmesinin açıklaması olabilirdi. Doping skandalına karışmasının bir açıklaması olabilirdi. Milli takımda başarısız geçen turnuvalar sonrası milliyetçi naralar atmasının  bir açıklaması olabilirdi ama bambaşka bir hayatı da olabilirdi. Herkesin takdirle ve merakla izlediği dizinin finali daha iyi olabilirdi. Harika başladığı basketbol kariyerini, çok daha iyi bitirebilirdi. O bunu tercih etmedi, kişisel tercihidir ama maalesef bu son yıllarda yaptıklarıyla hatırlanacak.

İnsanlar yetenekleriyle bir yere gelirler, karakterleriyle orada kalırlar. İnsan böyle yetenekli bir oyuncuyu görünce, daha iyi bir son olabileceğini düşünüyor.

 

21 Mart 2014 Cuma

Galatasaray-Bayern Münih: Pesic mi Ataman mı?


15 Kasım 2013. Galatasaray 84-74 Bayern Münih.

20 Aralık 2013 Bayern Münih 88-68 Galatasaray.

23 Ocak 2014 Bayern Münih 66-72 Galatasaray.

21 Mart 2014. Bayern Münih’le bu sezonki dördüncü maçımız. En önemlisi belki de. Kuban galibiyetinin üstüne, bu maçı almamız hatta yakalayabildiğimiz kadar fark yakalamamız lazım üçlü averaj için. Kuban maçında Arroyo’nun yanına Markoishvili çıkmıştı skorer olarak. Bu maçta da yine dengeli oynayıp, Arroyo’nun yanına en az bir skorer daha çıkarmamız gerekiyor. Umarım yine galibiyeti alırız.

Return of Zoc: King is Back

...The king is back...
 The king is gone. But life goes on. Gotta live this life...

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
*Some of this photos were taken from eurohoops.net.
 
 

 

40 dakika. 93 sayı. 2 top kaybı.

40 dakikalık bir basketbol maçında herhangi bir takım maçı kaç top kaybı ile bitirebilir? 40 dakikalık bir basketbol maçında,  herhangi bir takım CSKA karşısında maçı kaç top kaybı ile bitirebilir?

Real Madrid, dün Euroleague rekoru kırarak maçı 2 top kaybı yaparak bitirdi. 3000’ü aşkın maçın oynandığı Euroleague tarihinde bu bir rekor. Bundan önce maçı 3 top kaybı ile bitirmeyi başarabilen dört takım var. 2001 Efes, 2007 CSKA, geçen sezon Olympiacos ve bu sezon Galatasaray.

Grup birinciliği için hayati önem taşıyan maçta, Real Madrid CSKA’yı 93-79 mağlup etti. İlk üç çeyreği sıfır top kaybı ile bitirdiler. Maçtaki iki top kaybı da Sergio Rodriguez tarafından son periyodun ilk 3 dakikasında yapıldı. Maçın son 7 dakikasını da yine top kaybı yaşamadan bitirdiler.

Rakiplerine maç başına 69.5 sayı izni veren, rakiplerini maç başına 13.4 top kaybına zorlayan CSKA savunması karşısında 93 sayı ve sadece 2 top kaybı. Hakikaten inanılmaz.

20 Mart 2014 Perşembe

Ne Olur Geri Dön

Heralde uzun zamandır hiçbir maçı bu maçı beklediğim kadar beklememişimdir. Maçın hikayesi o kadar Obradoviç’in dönüşü üzerine kuruldu ki kimse maçın top 8 için önemini hatırlamıyor bile. Gerçekten inanılmaz. Obradovic etkisi bu olsa gerek.

Giannakopoulos kardeşlerden Dimitris'de bu duygusal ortamı kullanmak istiyor. Dün yaptığı açıklamada, maçın devre arasında Obradoviç’i onurlandıracaklarını söyledi. Buna ek olarak, “Zoc’u başka bir takımın başında görmek kötü bir şaka gibi, Real Madrid’den daha çok Euroleague şampiyonluğu kazanmak için, hedeflerimize ulaşmak için, mümkün olan en kısa sürede evine geri dönmeli ve sonsuza kadar burada kalmalı” dedi. Keşke ayrılırken düşünseydin be bunları. Geri dön demek için artık çok geç.
Obradovic-Alvertis
Obradovic-Batiste
Sözün bittiği yer
 
 
 
 
 

 

The Return of The King: Zeljko Obradovic

9 Ağustos 2012'de yazmışım bu yazıyı. Obradovic'in Pao'yu bıraktığını açıkladıktan sonra. Bugün, yaklaşık 1,5 yıl sonra Obradovic OAKA'ya geri dönüyor. Always in our hearts..

 Olmasaydı Sonumuz Böyle


09.08.2012
 
Nick Calathes, Romain Sato, Mike Batiste, Kostas Kaimakoglou, Stratos Perperoglou, Drew Nicholas, Antonis Fotsis, Aleks Maric, Ian Vougioukas. Bu isimleri sporla, basketbolla ilgili herkes hayatında bir çok kez duymuştur. Çok da uzağa gitmeye gerek yok.

Takvim 8 Mayıs 2011’i gösterdiğinde; basketbolda Avrupa’nın en büyüğü olan Panathinaikos’un o gün süre alan 11 oyuncusundan 9’u bu isimlerdi. Barcelona’da oynanan final maçında Panathinaikos’la kupayı kazanan bu 9 oyuncunun tamamı, artık Panathinaikos için oynamayacak.

Yunanistan’daki ekonomik kriz malum, ülke çok zor zamanlar geçirdi,geçiriyor ve geçirecek gibi. Yunanistan’da herkesi etkileyen bu kriz, doğal olarak ülke basketboluna da sıçradı. Ülkenin en büyük basketbol kulübü olan Panathinaikos da (Olympiacos taraftarları kusura bakmasın) kadroda küçülmeye gitti.

2012 sezonuna Fotsis,Nicholas’a veda edip, Saras-David Logan-Steven Smith eklemeleriyle giren yeşiller yine de temel kadroyu elinde tutmuştu. Yıllardır Yunanistan Lig şampiyonluğunu kazanan PAO, hem “Euroleague şampiyonu ünvanını elinde tutmak hem de ligi tekrar kazanmak” hedefleriyle sezona başladı.

Euroleague’de final-four yapan takım, ligde de finale ulaşacaktı. Pao’nun önündeki rakibin kim olacağının ise ön izlenimi Yunanistan Kupası’nda görülmüştü. Olympiacos farklı öne geçtiği maçta, son çeyrekte maçı PAO’ya vermesine rağmen ilerisi için rakibine mesajı vermişti.

2012 İstanbul’da CSKA’ya karşı elinden geleni yapan Pao maçı kaybedip, teselli ikramiyesi olarak gördüğü lig şampiyonluğuna odaklanıyordu. Euroleague’de top 16’dan sonra çıkışa geçen, daha doğrusu durdurulamayan Olympiacos lig şampiyonluğunu da kazanarak sezonu duble ile kapatıyordu.

Şampiyonluğun kaybedildiği akşam ise Panathianakoslu taraftarların aklında tek bir şey vardı: Medyada dile getirilen “Obradoviç takımı bırakacak haberlerinin gerçeği”.

Çok iyi hatırlıyorum, izlerken o an en büyük aşk fimlerinin seni seviyorum sahnesi gibiydi.(http://www.youtube.com/watch?v=hqp5L84vZ-o&feature=share) Kısa bir çeviri yapacak olursak, Obradoviç  kalbim burada- kalmak istiyorum demesine rağmen ,kulüpten ayrılmak zorunda kaldı. Oraya gelen taraftarlar, ne PAO’nun çocuğu Zeljko demek için geldiler ne de Kocaman Gururumuzsun, İmparatorsun demek için.
 

10 yıl boyunca başarısız olunacak deseler, yine de Zeljko’nun kalmalarını isterlerdi. Burada başarı odaklı bir birliktelikten söz etmiyoruz; gerçek bir bağlılık, gerçek bir sevgiden bahsediyoruz. Bunlar olunca başarı da doğal olarak geliyor zaten.

Zeljko’nun Giannakopoulos kardeşler  ile takımın bütçesinde anlaşamadığı yüzünden takımı bıraktığı söyleniyor ki yine söylenenlere göre 3 milyon euro gibi bir fark varmış Obradoviçle yönetim arasında. Bu da ekonomik olarak durumun ciddiyetini ortaya koyuyor, gerçek bir FEDA’dan söz ediyoruz burada. (AEK’nın küme düşürüldüğü heralde olayın ciddiyetini anlatmak için yeterli)

 Hikaye de bir anlamda burada başladı. Domino taşı gibi Obradoviç ayrıldıktan sonra oyuncularda birer birer ayrılmaya başladı. Avrupa’da ekonomik krizden etkilenmeyen ülkeler olan Rusya ve Türkiye oyuncuların genel olarak tercih ettiği yerlerdi.

En son ayrılık haberi de 7 Ağustos’ta ,dün geldi.1984 yılının 7 Ağustos’un da dünyaya gelen Stratos Perperoglou, yaş günü hediyesi olarak PAO’nun en büyük rakibine transfer oluyordu. 4 yıl formasını giydiği Yeşiller’den,kırmızılara geçen Perperoglou’nun ilk OAKA maçında onu doğuran annesiyle ilgili düşüncelerini Gate 13’den dinleyeceğiz! Gemiyi terk etmeyen iki oyuncu ise Diamantidis ve Tsartsaris.

Takımda koçtan oyuncusuna kadar bir çok değişikliğe giden PAO elbette bundan sonra da başarılı olacaktır, kupalar kazanacaktır ama şöyle geriye dönüp son 10 yıla baktığımızda Avrupa basketboluna damga vurmuş bir kulübün bir anda böyle bir değişikliğe mecbur kalması elbette üzücü.

2000 yılında gelip 2012 yılında bıraktığı Panathianiskos’ta Zeljko, tam 5 defa Avrupa’nın en büyük kupasını kazandı. Bu süreç içinde 2001-2002 ve 2011-2012 sezonları hariç Yunanistan Ligi şampiyonluğunu kazanarak, lige adeta damgasını vurdu.

Günümüzden geçmişe doğru gidecek olursak, bu sene Nba yıldızlarıyla dolu CSKA’ya karşı oynadıkları oyunu hatırlıyoruz. Biraz şanssızlık, biraz son dakikadaki hakem kararları ile kupaya veda ettiler ama sadece ilk çeyrekte yaptıkları bile alkışa değer.

2011’de ise;  kendi evinde oynanacak Final Four’un en büyük şampiyonluk adayı Barcelona’yı, hem de ev sahibi avantajı olmamasına rağmen top 8’de 3-1 ile geçmeyi başardıklarını hatırlıyoruz. Nba’in yeni Avrupalı starı olarak gösterilen Ricky Rubio’yu Nick Calathes ile bitiren Zeljko, Diamantidis’in efsane performansıyla yine kupaya uzanıyordu.

2009-2010 sezonuna dönecek olursak, o sezon Euroleague’e top 16’da veda eden PAO, ”şampiyon olduğu sezonun arkasında top 16’ya veda etme” gibi ilginç bir alışkanlık kazanıyordu. 2008-2009’da ise; Berin’de oynanan Final Four’da önce en büyük rakibi Olmypiacos’u geçen PAO, finalde de CSKA’yı geçerek yine kupaya uzanıyordu.

Bir önceki sezonu yine top 16’da noktalayan PAO’nun, 2007’yi yine Euroleague şampiyonu olarak kapattığını hatırlatalım. 2005’te o aralar Avrupa’nın en iyisi Maccabi’ye karşı oynadıkları oyun da hala akıllarda. Dedik ya unutulmayacak yıllar yaşadılar, yaşattılar.

2002 (İbrahim Kutluay’dan hatırlayabiliriz) ve 2000 yıllarınıda  Zeljko önderliğinde şampiyon olarak noktalayan PAO’nun şu son 12 senesini - özellikle de 2005 sonrasını – anlatmak için,aldıkları kupaları yazmak yetmez.Bodiroga’lar,Diamantidis’ler,Spanoulis’ler,Saraslar,Batiste’ler,rol oyuncular da yetmez.

Hani  yaşaman lazım derler ya öyle seneler yaşattı PAO. Rakiplerinden her zaman saygı gördüler, her zaman da o saygıyı hak ettiler.

Hani bazı takımlar vardır hep hatırlanırlar, o takımlardan biri de PAO olacak hem de 2000-2012 arasında yaptıklarıyla. (Saras’a selamımızı gönderip,saygı da kusur etmeyelim.)

Süreç biraz uzun, gelen-giden oyuncu sayısı da biraz uzun  ama olsun Horto Magiko’da uzun. Nasıl televizyon başında Gate 13’e katılıp yıllarca beraber söylediysek, o yılları da hep hatırlayıp söyleyeceğiz.(Yeni başlayanlara Horto Magiko http://www.youtube.com/watch?v=u0rMe2Vyb9E )
 

Böyle güzel bir oluşumu insan en azından 2-3 yıl daha,Diamantidis 35’ine gelene kadar izlemek isterdi.Eminim rakipleri de böyle bir takımın bozulmasını değil,devam etmesini isterdi ama artık gerçek şu ki Pao’da yeni bir devir başlıyor…

 

Gazete gibi gazete

Gazeteler spor sayfalarını saçma sapan transfer haberleriyle dolduracaklarına, gündeme göre böyle günlük işler yapabilirler. Moyes, İngiltere'de espri malzemesi olmaya devam ediyor.


19.03.2014 Telegraph

 

16 Mart 2014 Pazar

Sonumuz Böyle Mi Olacaktı

Ligde zaten çok kötü durumdasınız, Fa Cup ve lig kupasından elenmişsiniz, şampiyonlar liginden de eleneceksiniz. Elinizde taraftarı mutlu etmek için tek maç var, ezeli rakibinizi kendi evinizde yenmek. Manchester, Liverpool’u yenmek bir yanadursun, maçın başından sonuna kadar rezil bir top oynayarak kendi sahasında Liverpool’a 3-0 kaybetti.

Bugünkü maç bize Manchester’ın bu sezonunun özetini gösterdi. İnanılmaz derecede saygı kaybetmiş durumdalar. Bugün 2011 yılından beri ilk kez Old Trafford’da rakip takıma penaltı çalındı. Premier Lig tarihinde de sanırım ilk defa kendi sahalarında rakip takıma üç kez penaltı çalındı. Tekrar yazıyorum üç penaltı. Çalınan son penaltı var ki tarifi imkansız. Vidic, Sturridge’a kendini yere attığı için itiraz ederken hakem Vidic’i ikinci sarıdan atıp penaltıyı çaldı. Hakikaten inanılmaz. İkinci yarının başında fark ikiye çıktıktan sonra iyice dağılan Manu karşısında Liverpool taraftarı Old Trafford’da 65.dakikada oley çekiyordu. Maçta Manu’ya verilmeyen penaltı olduğunu da söyleyelim. Eskiden hakem hatalarıyla kazanan tarafken, futbol dünyasına Fergie Time zamanlarını getiren kulüpken, bu sezon sıradan bir takım muamelesi görüyor Manchester United. Manu’yu bu halde göreceğimi rüyamda görsem inanmazdım.
David Moyes için söylenecek fazla söz yok, Manu taraftarları maç bitiminde dakikalarca bağırdı  “you will be sacked” diye.

Liverpool’a gelirsek, Brendan Rodgers şahane takım yaratmış. Suarez-Sturridge ikilisi ilerde birbirlerini çok iyi tamamlıyor. Bana göre Gerrard kaptan önderliğinde bu sezonun takımı İngiltere’de Liverpool. Savunmaları sıkıntı, orayı da hallederlerse seneye şampiyonluğun en büyük adaylarından biri olurlar. Bu sezon için Man City ve Chelsea ile baş edemezler.

Old Trafford deplasmanında üç farklı galibiyet. Tek kelimeyle mükemmel.
Geçmiş zaman olur ki...
 
Kaptan yine aynı
 
Ferguson'un üçüncü gole tepkisi
 
Liverpool taraftarının maçta açtığı pankart
 
 
 

 

 

Manu vs LFC


18 yıl. 1000 maç. "One Arsene Wenger"

Haftaya cumartesi Chelsea ile oynanacak maçla Arsenal’in başındaki 1000. maçına çıkacak Arsene Wenger’i the Guardian’dan David Conn yazmış.
 
Yazısında Herbert Chapman’a selamı çakıp Chapman dönemiyle Wenger dönemini kıyaslamış, Arsene Wenger’in kulübe getirdiklerini, Wenger’in son dokuz yıldaki ‘başarısızlığını’ yazmış. Wenger’in ağzından  son yıllarda sıkça duyduğumuz bazı sözler de yazının içerisinde var.
‘Başarısızlığın’ iki ana nedeni: Stadyumu inşa etmenin maliyeti ve petrol zenginlerinin Premier Lig’e girmesi.
 
Premier ligi kazanma şansımızın az olduğunu bilerek burada kalmayı kabul ettim. Ama  şu anda tekrar diğer kulüplerle kavga edip, büyük oyuncular alıp, şampiyonluğa oynayacak pozisyondayız.
Bir gün geriye dönüp baktığımda, kesinlikle yaptığım şeylerle gurur duyacağıma inanıyorum.
Dile kolay 18 yıl, 1000 maç. Biz seninle gurur duyuyoruz hocam. Yürüyedur.


 

14 Mart 2014 Cuma

We want more: İhtimaller ihtimaller

Euroleague, basketbolda Avrupa’nın zirvesi. NBA play-offlarıyla beraber basketbolun en üst seviyesi olarak tanımlanır ki bence Euroleague bir adım önde. Top 16 ile beraber sertliğin, seviyenin bi’ tık yukarı çıkmasıyla daha güzel maçlar izliyoruz.

Top 16 E grubunda ilk sıranın Barcelona’ya gideceği hemen hemen kesinleşti. Grupta kalan yedi takımdan beş tanesi çeyrek final için şansını devam ettiriyor. Önceki yazımda da söylemiştim, grubun sonundaki Laboral ve Anadolu Efes’in alacağı sürpriz galibiyetler diğer takımların sıralamasını belirleyecek. Laboral geçen hafta gidip Atina’da Panathinaikos’u yenerek, bir anda Yunan takımını ilk dördün dışına attı. Panathinaikos’ta geçen hafta koç Pedoulakis’le yollar ayrıldı. Giannakopoulos kardeşler neden böyle bir karar aldı anlamak güç. Sene sonu için Katsikaris’in adı geçiyor ama Xavi Pascual bu sene de Barcelona’da başarısız olursa Katsikaris’in yazın İspanya’ya gitme ihtimali var. Panathinaikos bu hafta da grubun bir diğer etkisiz elemanı Anadolu Efes ile İstanbul’da oynayacak. Türk-yunan milliyetçiliği, Anadolu Efes’in avrupadaki 500. Maçı olması gibi etkenlerle Efes tarafı hırslı olacaktır. Pana, İstanbul’dan da eli boş dönerse çeyrek final hayallerine şimdiden veda etmek durumunda kalacak.

Bu akşamki Barcelona-Olympiacos maçı Euroleague’de haftanın maçı. Bir diğer Yunan temsilcisi, son iki yılın şampiyonu Olympiacos’ta da işler iyi gitmiyor. Bu akşam Spanoulis ve Printezis’den yoksun olarak maça çıkacaklar. Şu anda grupta beşinci sırada bulunuyorlar. Pero Antic’in pazar günü twitterda yazdıkları sonrası zan altında kalan Bartzokas için işler iyi gitmiyor. Her takımın birbirine bu kadar yakın olduğu bu grupta, Olympiacos’un top 8 dışında kalması sürpriz olmayabilir.

Grubun en şanslı takımı Fenerbahçe Ülker. Dün çok zorlanmalarına rağmen aldıkları Malaga galibiyeti ve Laboral’in Atina’dan çıkardığı Pana galibiyeti grupta önlerini görmeleri açısından çok büyük önem taşıyor. Haftaya kesin kazanmaları gereken bir Pana maçı var. Zeljko’nun OAKA’ya dönmesi açısından duygusal olarak çok çok büyük bir maç olacağı kesin. Matematiksel değeri de bir o kadar büyük.

Milano’nun ise dün deplasmanda aldığı Laboral galibiyeti onlar için çok önemliydi. Evlerinde maç vermediler, haftaya Milano’da alacakları Anadolu Efes galibiyeti onları çeyrek finale atacaktır.

Malaga ise Joan Plaza hocamın önderliğinde dünkü maçı kazanabilseydi önemli bir avantaj yakalayacaktı. Şu anda grupta üçüncü sıradalar ama üst üste evlerinde Barcelona ve Olympiacos’la oynayacaklar. Bu maçlardan nasıl çıkacakları, gelecekleri için belirleyici olacak. Eğer grupta Fenerbahçe Ülker’i geçebilirlerse, çeyrek final yapabilirler.

Benim grup için ilk dört tahminimde Malaga ve Panathinaikos dışarda kalıyor. Pana’nın ilk dörde kalmasını çok istiyorum, umarım kalırlar ama işleri zor. Bu grupta her şey olabilir. Bir diğer ihtimal ise grubun şu andaki sıralama ile bitmesi. Bu durumda Olympiacos ve Panathinaikos’un ikisi birden top 8 yapamayacak. Bu çok uzun zamandır görmediğimiz bir tablo. Euroleague’in son 10 yılına damga vuran Yunanlıların, ikisinin birden son 8’e kalamama ihtimallerinin olması bile çok ilginç. Bu grupta her maç çekişmeli, nefis oluyor. Tekrar yazıyorum, Anadolu Efes ve Laboral’e dikkat. Grubun kaderini değiştirebilirler.

Win or Go Home: Galatasaray Liv Hospital

Euroleague’de işler iyice kızıştı. 10. Haftanın oynandığı bu hafta, yine ilginç sonuçlara sahne oldu. F grubunda kesin olan tek şey var, Maccabi Tel Aviv’in grubu üçüncü sırada bitireceği. CSKA Moskova mı Real Madrid mi birinci olacak göreceğiz. Birbirleriyle oynayacakları maçlar birinciyi belirler diye düşünürken, Real Madrid dün Almanya’da Bayern Münih’e kaybetti. CSKA tarafından ise Teodosiç’in dünkü maçta sakatlandığı haberi geldi. Durumu ciddi mi değil mi bilmiyorum. CSKA Moskova’nın evinde Real Madrid’i on dört sayıyla yendiğini düşünürsek, eğer ekstra bir mağlubiyet almazlarsa grubu ilk sırada bitirmek için avantajlılar.

Dördüncü sıra için Galatasaray, Kuban ve Bayern Münih çekişiyor. F grubunda kazan iyice kaynıyor hatta alev alıyor. Bayern’in dün Real Madrid’i yenmesi Almanlar için ekstra bir galibiyet oldu. Şu anda bir adım öne geçtiler ama kalan dört haftada CSKA Moskova ve Maccabi maçları var, Galatasaray ve Kuban’a da deplasmana gidecekler. Fikstür olarak dezavantajlılar ama direk rakipleri ile oynayıp kendi kaderlerini kendileri belirleyecekler.
Galatasaray açısından bugün top 8 hayallerine devam edip etmeyecekleri belli olacak. Kuban’ı deplasmanda kesin yenmek zorundalar, haftaya da Bayern’i Abdi İpekçi’de yenmek zorundalar. Bu akşam Kuban’dan çıkacak olumsuz bir sonuç çeyrek final hayallerini bitirebilir. Banvit mağlubiyetinin takımı hırslandırıp, olumlu bir şekilde bu akşamki maçı etkileyeceğini ümit edelim.
Kuban’ın kendi sahasında Galatasaray ve Bayern’le oynayacak olması avantaj. Böyle hedef maçlarda, iki taraf da hedefe odaklandığı için ev sahibi-deplasman farkı hissedilmeyebilir ama Kuban seyirci desteğini de arkasına alırsa dördüncü sıradan çeyrek finale kendisini atabilir.
Grubun en önemli maçı bu akşam. Kuban deplasmanından umarım galibiyetle döneriz.

Avrupa'dan bir kupa daha gelir mi?


Bu hafta ülkedeki malum olaylardan dolayı evde maç izlemeye zaman ayıramadığımdan, bütün maçların sadece skorlarına bakabildim. Haftanın en güzel iki olayı Royal Halı Gaziantep'in Eurochallenge'da final four'a kalması ve Aykon TED'in Eurocup'ta çeyrek finale kalmasıydı.

Aykon TED ile Khimik Yuzhne arasında Ukrayna'da oynanması gereken ilk maç, Ukrayna'daki olaylar yüzünden orada oynanmamış ve İstanbul'da oynanmıştı. 4 sayıyla kaybettiği ilk maçın rövanşını 12 sayıyla alıp, son 8'e adını yazdırdı Aykon TED.  Başkentin göz önünde olan takımı Türk Telekom, bu sene de her sene olduğu gibi yine bol sıfırlı paralarla kadro kurup, yine sene sonu hüsran yaşayacaklar. Şu anda düşme potasının sadece bir puan üzerindeler. Şehrin diğer takımı Aykon TED ise, şu anda Tofaş'la aynı galibiyet-mağlubiyet sayısına sahip ve sekizinci sıradan play-off potasına atmış kendini. Ercüment Sunter önderliğinde iyi mücadele ediyorlar. Kadroları sınırlı, Eurocup'ta çeyrek finalde de Unicks Kazan'la eşleştiler. Turun favorisi Kazan gibi ama Aykon TED turu geçmek için elinden geleni yapacaktır.

Royal Halı Gaziantep'e gelirsek, Antep'te yendiği Tsmoki'yi deplasmanda da yenerek turu iki sıfıra getirip final-four'a kalmış. Royal Halı Gaziantep, şehrin desteğini arkasına alıp basketbolda büyüyebilir. Şehrin potansiyeli var. Kulüp de idari olarak istikrarlı olursa Antep'in geleceği açık. Cem Akdağ ile başladıkları doğru tercihlerde, istikrarlı olsalar uzun yıllar başarılı olabilirler. Jurij Zdovc'a sahipler. Barış Ermiş hamlesi de etkisini gösteriyor. Final four'da da İtalyan takımıyla eşleşmişler. Reggio Emilia ile 25 Nisan’da final için mücadele edecekler. Yolları açık olsun.

Ülkeye bir Eurochallenge kupası daha gelebilir. 2 yıl önce Beşiktaş Milangaz kupayı kazanmıştı. Gaziantep'in bu başarısı, bi anlamda kupanın gerçek değerini de bize tekrar hatırlattı. Gaziantep'in başarısıyla kıyaslamıyorum, final four gerçekten çok büyük bir başarı Antep için ama o zamanlar Beşiktaş'ın neden eleştirildiğini de gözler önüne seriyor bu tablo.

Ergin Ataman'ın önderliğinde, Başbakan'ın fırçalayıp ağlattığı Demirörenler'in paralarıyla, Euroleague bütçesi ve kalitesinde kurulan takım, Eurocup'ta daha ilk turda elenince haklı olarak eleştirilmişti. Takımın Eurochallenge'ı alması başarıydı, kabul ediyorum ülkeye her yıl bir avrupa kupası gelmiyor ama Eurochallenge'ın seviyesi de belli.

 

8 Mart 2014 Cumartesi

O sene bu sene mi: Sıradaki?

Arsenal'de haftalardır işler iyi gitmiyor. İngiltere'nin Danimarka ile oynadığı hazırlık maçında Jack Wilshere'in de sakatlanmasıyla bundan sonraki bütün maçlarda merkezde Arteta-Flamini ikilisini sabit olarak izleyeceğiz gibi. Ramsey-Kallstrom ikilisinin ne zaman dönecekleri belli değil. Neyse, konumuz da  o değil zaten. Konumuz Arsenal ve FA Cup. Yıllardır kupa kazanamamakla dalga geçilen Arsenal ve Arsene Wenger için, bu sezonun başlangıcındaki oyun, sene sonu ellerde herhangi bir kupanın yükselebileceğine dair olumlu bir işaret vermişti. Yaşanılan sakatlıklar sonrası bu kadronun Chelsea ve Man City ile yarışamayacağı düşünülünce, şampiyonlar liginde de takım grubu ikinci sırada tamamlayıp Bayern’le eşleşince, eldeki tek gerçekçi kupa FA Cup. Kupada da Tottenham, Liverpool, Everton gibi takımlarla oynandığını hatırlatalım.
Maça gelirsek, Arsenal  hızlı başladığı maçta Cazorla’nın enfes vücut çalımı ve pası sonrası Mesut’un temiz vuruşuyla skoru 1-0 yaptı. Kupa-eleme maçlarının en önemli özelliği buldun mu atacaksın. Arsenal tempoyu arttırdığı, pozisyon bulduğu dakikalarda bir türlü ikinci golü bulamadığı gibi, takım gol pozisyonundayken kaptırılan bir gol sonrası kontra atakta golü kalesinde gördü. Yenilen gol ise Arsenal’in son yıllarının özeti. Orta sahayı hızlı geçen-geçmesine izin verilen tüm takımlar Arsenal’e karşı bir şekilde pozisyon buluyor. Nitekim Everton’ın beraberlik golü de bunlardan biri. Yenilen golle ilgili bir iki cümle de Sagna’ya edelim. Geçen sene kontratını uzatmama tehdidi savurduğu zamanlarda, Sagna’nın bavulunu toplayıp gitmesi gerekiyordu takımdan. Savunmada iki yıldır çok kötü, tamam takım olarak Arsenal çok kötü kabul ediyorum ama bireysel olarak yedirdiği gol sayısı son iki yılda 20’den fazladır.
İkinci yarı ise Arsenal’in ikinci golüne kadar kör dövüşü gibiydi. Arsenal’in savunmada yaptığı bireysel hatalarla Lukaku pozisyonlar yarattı fakat gole çeviremedi. Hızlı gelişen bir pozisyonda Alex-Ox’un bireysel çabası ve Gareth Barry’nin anlamsız müdahalesiyle Arsenal penaltı kazandı. Hakemin iki kere attırdığı ve ikisini de Arteta’nın gole çevirdiği dakika maçın kırılma anıydı. Golden sonra biraz Everton baskısı hisseden Arsenal, Giroud’nun iki golüyle maçı 4-1 kazandı. Sagna son gollerde hücumda yaptıklarıyla artı puan kazandı ama savunma kısmı saatli bomba. Her an patlayabiliyor.
Son paragraf da Sanogo için. Fiziksel yapısı itibariyle tam Arsene Wenger’in elinde pişip yıldız futbolcu haline gelebilecek bir oyuncu. Giroud’nun Bayern maçı öncesi otelde basılma skandalı patlamasa bu sene fazla süre alamayacaktı ki o maça kadar alamadı zaten. Önce Bayern maçında, sonra da FA Cup’ta Liverpool maçında ilk 11 başladı Sanogo. Her iki maçta da bugünkü maçta da sonuna kadar mücadele etti ama benim son zamanlarda gördüğüm en heyecanlı, en sakar futbolcu olabilir. Top her ayağına geldiğinde panik yapıyor, nereye koşu yapacağını bilemiyor. O da haklı, Giroud’nun olayı patlamasa büyük ihtimal oynayamacağı seviyede maçlar oynuyor. Olsun. Pişecek. Potansiyel var, sakin kalması, kendini geliştirmesi lazım.
Sonuç olarak yarı finaldeyiz. Yıllar sonra kupa gelebilir. Man City dışında ciddi rakibimiz yok, onlar da yarın Wigan’la oynayacak. Tek korkum 2011’deki Birmingham maçı gibi bir sonla bitmesi bu kupanın. Umarım olmaz, 2014 Fa Cup şampiyonu biz oluruz.