29 Ağustos 2014 Cuma

2014 Fiba World Cup - A Grubu

 

 
A Grubu'nun favorisi, dünya iki numarası İspanya. Dünyanın açık ara en itici takımı olan İspanyolların kadrosu Amerika ile başa çıkabilecek tek kadro olarak öne çıkıyor. Gasol biraderler, Felipe Reyes, Serge Ibaka arka alanını, önde Ricky Rubio, Jose Calderon, Sergio Rodriguez, La Bomba, Rudy Flop Fernandez destekliyor. Maçlar ilerledikçe, ileriki turlarda daha kolay takımla oynamak için bilerek maç verme, Rudy önderliğinde her pozisyonda kendini yere atma gibi hareketler göstereceklerdir. Ev sahibi olmaları büyük avantaj ki Amerika maçında -eğer öyle bir durum olursa- seyirci baskısı ve hakeme karşı oynadıkları tiyatroyla şampiyon olabilirler.



İspanya'nın arkasında, turnuvanın kalbur üstü üç takımı göze çarpıyor. Brezilya, Fransa, Sırbistan. Son Avrupa şampiyonu Fransa'da kadroda Tony Parker yok. Parker olmamasına rağmen, güçlü kadrolarını koruyarak buraya geliyorlar. Nicolas Batum, taze şampiyon Boris Diaw, 92 doğumlu Fournier gibi Nba patentli oyuncularıyla  turnuvada madalya kovalayacaklar yine.

Sırbistan'a gelecek olursak, Duda sonrası turnuvada madalya hedefi olan takımlardan bir tanesi. Takımın öne çıkan oyuncusu, Euroleague'in rising starı, Fenerbahçe Ülker'in yeni oyuncusu Bogdan Bogdanovic. 'Pure talent' diye tabir edilen bir kumaşa sahip olan Bogdanovic, seneye Obradovic'in huzuruna çıkmadan önce, kişisel olarak da büyük bir sınav verecek. Nenad Krstic, Milos Teodosic, Stefan Markovic, Nemanja Bjelica gibi yıldızlara da sahipler. Grup aşamasından sonra gün performası turnuvayı nerede bitireceklerini belirleyecek.

Grubun bir diğer güçlü takımı Brezilya. Amerika kıtasından gelen takımlarda, Amerika'nın ardından Arjantin ile beraber en güçlü takım. 39'luk Marcelo Machado yine kadroda. Marcelinho Huertas önderliğinde, gruptan çıktıktan sonra madalya kovalayacak bir diğer takım da Brezilya. Tiago Splitter, Nene Hilario, Anderson Varejao, Leandro Barbosa takımın başarıya ulaşmasında yardım edecek diğer önemli isimler.

Grubun en zayıp iki halkası Mısır ve İran. Aralarında oynayacakları maç grubun son sırasını belirleyecek.

Gruptaki tahmini sıralamam; İspanya ilk sırayı alır, Fransa-Brezilya-Sırbistan arkalarından takip eder, Mısır ve İran'da grup aşamasında turnuvaya veda eder.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Kızıl Flama: Red Star

Partizan stadyumundan hayal kırıklığıyla ayrıldıktan sonra, Kızılyıldız'ın stadına doğru yürümeye başlıyorum. Aldığım basketbol forması, Partizan poşetinin içinde ve benim dayak yemeye niyetim yok :) Formayı sırt çantama koyup yola devam ediyorum. Partizan'ın stadında olduğu gibi burasının da çevresi duvar yazıları ve resimlerle dolu. Stadın karşısındaki, boş apartman inşaatı diye tarif edebileceğim yer, Red Star taraftarlarının yazılarıyla dolu. Sırpçam yok ama yazılardan bazılarında geçen Partizan kelimelerinde, rakip taraftara ne diyebileceklerini tahmin edebiliyorum :)

 

                              

Stadyumun yanındaki küçük sahada küçük yaş grupları maç yapıyor. Büyük ihtimal aileleri olduğunu düşündüğüm, 10-15 kişilik grup sloganlar atarak onları havaya sokmaya çalışıyor:) Stadyumun girişinde müze, store ve Vip Lounge tabelalarını görüyorum. Vip Lounge bölümünde tek bir kişi var, viskisini yudumlayıp purosunu içen adam, büyük ihtimal kulüpteki taşşaklı adamlardan biri. Görevliye müzeyi soruyorum ve beni müzeye yönlendiriyor. Müzeyi ziyaret etmek için 200 dinar (yaklaşık 5 TL) veriyorsunuz ve oradaki görevli size kulübün tarihini anlatıyor.


Müzenin bir kapısı, stadyumun vip girişine açılabiliyor. Müzede tek görevli çalışıyor ve o sırada orada bulunan Sırplara, Sırpça bilgiler verdiğinden bana stadyumu gezmemi sonra da bana İngilizce bilgi vereceğini söylüyor. Müzeden, stadın vip girişine geçiyorum. Burada koltukların sağındaki ve solundaki kolonlarda tarihi resimler var. 91 yılındaki kulübün en büyük başarısının fotoğraflarını her yerde olduğu gibi burada da görüyorum. Red Star'ın taraftar kulübü, kale arkası tabir edileceğimiz yere konuşlandığından, o kısım duvar yazıları ve resimlerle dolu.



                        

Sıra bana gelince, çantamdan not defteri ve kalemi çıkarıyorum. Bunu görünce adam şaşırıyor ve neden çıkardığımı soruyor. Ben de önemli bilgileri not almak istediğimi söyleyince, bir hayli ciddi bir biçimde bu bilgileri internette de bulabileceğimi, kendisine ihtiyacım olmadığını söylüyor. Beş saniye süren şaşkınlığımdan sonra, gülerek şaka yaptığını ve nereli olduğumu soruyor. Türkiye deyince, Galatasaray mı Fenerbahçe mi diye soruyor ve bana Galatasaray'ın flamasını gösteriyor. 1989 yılındaki maçtan kalan flamayı gösterdikten sonra da biriktirdiği bozuk para koleksiyonundan 50 kuruş gösteriyor. Gelen turistler kendilerine ait paralardan bırakıyorlarmış.



Kulübün kazandığı, -internette de gayet bulabileceğim :)- kulübün kaç adet domestic kupa kazandığı şeklinde bilgiler verdikten sonra, benim gözüm kenardaki Novak Djokovic fotoğrafına takılıyor. Serbia'da, halk kahramanı olarak görülüyor Djokovic. İnsanlar Djokovic'i çok seviyor, o da Red Star'ı. Sıkı bir Red Star taraftarıymış ve müzede de kendisinin kırmızı-beyaz formalı bir resmi duruyor.


Müzenin girişindeki sehpanın üstünde 2007 yılında kulübün double yaptığı sezona ait oyuncuların imzaladığı top ve 1991 yılında Manchester United'la oynanan ve  1-0 kaybedilen Avrupa Süper Kupa maçına ait top var.

Müzede genel olarak 1991 yılında Marsilya'yı penaltı atışları sonrası yendikleri bir numaralı kupaya ait görseller var. O maça ait fotoğraflar, oyuncuların imzaladıkları formalar, kupalar, posterler var. O sene dünya kulüpler kupasını da kazanmış Red Star. Bir diğer odaklanılan şey de Manchester United trajedisi. Yugoslavya'da Red Star'la oynanan maçtan sonra Münih'te düşen Manu uçağıyla ilgili görseller, gazete küpürleri, o maça ait dökümanlar... Kulübün tarihiyle ilgili de, en büyük oyuncularıyla ilgili de veriler, 04.03.1945'ten şu ana kadar yer alan oyuncular, antrenörlerle ilgili resimler, bilgiler var. Görevlinin sitem ettiği noktalardan biri, şu andaki Sırp ligi. Eski Yugoslav liginin daha zor ve çekişmeli olduğundan bahsediyor.

Nemanja, Sinisa ...

Müzenin ortasındaki özel bölüm. En özeli de en üstte.

1991 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası 

91'deki Golden Team'in imzalı forması

91 finalindeki  Kızılyıldız adına gole çevrilen ilk penaltı

91 finalinde Manuel Amoros'un kaçırdığı ve kupanın geldiği son penaltı

Deportivo'yu yendikleri maç sonrası  kazandıkları, belki de  dünyanın en uzun kupalarından biri.

1958.
Yugoslavya'daki maçtan sonra, Münih'te çakılan Man Utd uçağına ithafen, friends forever.

59-63 arası inşası yapılan, 100.000 kişilik olması sebebiyle Maracana olarak da anılan, şimdilerde koltuk konulması sebebiyle 54.000'e düşürülen Red Star stadyumu

Dünyanın en ağır kupalarından biri. Kupa çok ağır olduğundan taşınmıyor, yeri sabit, kenarında da müzeyi ziyaret eden turistlerin koyduğu local paralar var.

Şili'nin Colo Colo takımını yendikten sonra kazandıkları 1991 Dünya Kulüpler Kupası


Müze ziyaretini bitirirken görevli gayet sıcak bir şekilde yolcu ediyor beni. Bu sene Euroleague'de maçımız olduğunu, belki 17 Ekim'de maça gelebileceğimi söylediğimde, kapılarının her zaman açık olduğunu, güzel bir sezon geçirmemizi diliyor. Yaz zamanı olmasa, stadyumu, soyunma odalarını da gösterebileceğini ancak şu anda elinden en fazla bu kadarının geldiğini söylüyor. Sağolsun, iki saat boyunca her soruma cevap verdi, Partizan rekabetinden bahsetti, çok ilgili ve sempatik davrandı. Müzeden sonra alt kata inip store'a doğru yol alıyorum. Partizan store'a göre daha büyük burası, tek sıkıntı yalnız basketbol takımının forması yok:) Şehir merkezindeki USCE alışveriş merkezinde bulabileceğimi söylüyor. Kulübün yeni sezon futbol formalarının dışında, geçmiş yıllardaki formalar da indirimli bir şekilde satışta. T-shirtleri de fena değil, çalışan insanlar gayet sıcakkanlı. Kulübün sattığı kupa bardaklarda bile 91 golden team'e rastlamak mümkün. Buradan hediyelik eşyalar aldıktan sonra, mutlu bir şekilde stadyum-store turumu noktalıyorum.


Sükut-u Hayal: Partizan Store

Belgrad'daki ikinci günüm. Planım Partizan ve Kızılyıldız'ın stadyumları ve official storelarına gitmek. Oteldeki görevli kadın stadyumlara gitmek için önce 78 numaralı otobüse binmemi ordan da tekrar birine sormamı söyledi. Burada kadınlar gerçekten çok güzel ve sempatikler ama futboldan nefret ediyor, yakınlarındaki stadyumları bile bilmiyorlar :) 78 numaraya bindikten sonra ikinci kavşakta iniyorum ve sora sora, stadyuma gitmek için 18 numaraya binmem gerektiğini öğreniyorum. Otobüse bindikten sonra iki stadyumun ortasındaki kavşakta iniyorum.  Kavşağın sağ tarafı Partizan'ın, sol tarafı Kızılyıldız'ın. İki stadyum birbirine çok yakın, yürüyerek 10-15 dakikada birinden diğerine gidebiliyorsunuz.
Öncelik Partizan'da. Stadyumun kenarı duvar yazıları ve resimlerle dolu.

  



Stadyumun etrafında dolandıktan sonra, hemen stadyumun girişindeki store'a giriyorum. Store inanılmaz küçük. İçerde ürün çeşitliliği yok. Basketbol formalarını sorduğumda, sadece ev sahibi formasının (home kit) olduğunu söylüyor görevli. Açıkçası siyah-deplasman forması daha çok hoşuma gidiyordu ama napalım elimizdeki malzeme bu. T-shirt olarak çeşitlilik yok, Dragan Mance'nin tek tip t-shirtleri var sadece. Aynı anda 4 kişinin sığamayacağı küçüklükteki store, çok büyük hayal kırıklığına uğrattı açıkçası. 

                              

Bir küçük not da storedaki adam için; kendisi oldukça sert duruyor. Genel olarak Belgrad'da gördüğüm en itici-antipatik kişi olabilir. Yaz dönemi olduğundan sulama çalışmaları olduğunu ve stadın içini ziyaret edemeyeceğimi söylüyor. Satın aldığım formada Euroleague amblemi var, bu benim için güzel bir detay ama stadyumun girişindeki storeda çalışan görevlinin, Partizan'ın seneye Euroleague oynamayacağını bilmemesi garip. Burayla ilgili aklımda kalan tek soru, o anın heyecanıyla, Partizan müzesi olup-olmadığını sormayı unutmam. Eğer varsa ve basketbola da yer ayırmışlarsa o müzede, gerçekten çok üzülürüm :)

Beklentimi mi yüksek tuttum yoksa gerçekten mi çok kötüydü bilmiyorum; yine de son sözümüzü bildiğimiz gibi söyleyelim: Partizane volimo te srcem svim!